Pazar, Mayıs 27, 2012

2666


"Kelimeler kulağına ay gibi, ayın önünden geçen bulutlar gibi, yumuşak bir fırtına gibi gelmişti."

"Nesneler, tam olarak anlayamadığı ifadelerle de olsa onu onaylamış ve varlıklarıyla rahatlığa kavuşturmuşlardı."

"Kitap Santa Teresa'nın eteklerinde gördüğü her şeyden ve hatta tutunacak yeri olmayan, dünyanın bütün yetimlerinin gölgelerinin doluştuğu şehrin kendisinden daha gerçek, daha net, daha dayanıklıydı."

"Büyük yazarlar, ölümcül yaralar almaya ve kan kaybetmeye aldırmaksızıni bizleri korkutan canavarlarla savaşmayı sürdürüyor."

"Ölü bir yıldız ve yeni bir yıldız arasında hiçbir fark yoktur çünkü gece beliren yıldızlar görüntüler krallığında yaşar. Yıldızların da rüyalar gibi görüntülerden oluştuğunu söylemek mümkündür."

"Metaforlar, kendimizi görüntüler denizi içinde kaybetme veya kendimizi görüntüler denizinden kurtarma yoludur."

"Artık hiç kimseye, özellikle de gülümseyen insanlara güvenmiyoruz çünkü bizden bir şey isteyeceklerini biliyoruz. Amerikan televizyonu gülümsemeler ve gün geçtikçe daha mükemmel görünen dişlerle dolu. Onlara güvenmemiz bekleniyor mu? Hayır. Televizyondaki gülümseyen insanların iyi insanlar olduklarını, sineği dahi incitmeyeceklerini düşünmemiz bekleniyor mu? Yine hayır. Televizyondaki o insanlar bizden hiçbir şey istemiyor. Tek istedikleri bize dişlerini, gülümsemelerini göstermek ve bunun karşılığında onlara hayran olmamızı bekliyorlar. Hayranlık. Onlara bakmamızı istiyorlar, hepsi bu. Mükemmel dişlerine, mükemmel vücutlarına, mükemmel tavırlarına tapmamızı bekliyorlar."

"Bir yemek gibi kitapları sindirdim."

"Okumak, düşünmeye, dua etmeye, bir arkadaşla konuşmaya, düşünceleri ifade etmeye, başkasının düşüncelerini dinlemeye, müziğe kulak vermeye, hoş bir manzaraya bakmaya veya sahilde yürümeye benzer."

"Bir işe yarayan sinema salonları sadece eski sinema salonları. Işıklar söndüğünde insanın kalp atışlarının hızlanmasına yol açan dev salonlardı. Muhteşemdiler, gerçek sinema salonları onlardı. Yüksek tavanları, sütunları, yıpranmış halıları ve balkonlarıyla kiliselere benzerlerdi. O salonlar, sinemaya gitmenin hala dini bir deneyim, sıradan ama kutsal bir eylem olduğu dönemlerde inşa edilmişti. Çoğunu yıkıp yerlerine banka, süpermarket veya alışveriş merkezi diktiler. Artık filmlerden önce o baş dönmesi hissedilmiyor, kimse kendini sinemada yalnız hissetmiyor. Kutsallığın sona erişi, sonunda filmleri de etkiledi. Büyük sinema salonları yıkılıp iğrenç alışveriş merkezleri dikildi, binaların işlevselliklerine övgüler düzüldü. İnsanın oturma odası, sonu gelmeyen sıralarına oturulan sinema salonlarıyla aynı değildir. Ama dikkatli bakıldığında, insanın oturma odasının, eski sinema salonlarına, yeni sinema salonlarından çok daha yakın olduğu görülür. Her şey yolunda giderse -ne yazık ki bazen gitmez- insan, kutsallığı yeniden keşfeder. Başını koltuğa yaslar, gözlerini açar ve izler."

"Herhangi bir yerde kutsallığı görüyor muyum_ Tek gördüğüm alışkanlıklar. Doldurulması gereken boşluklar, tatmin edilmesi gereken açlık."

"Kültür hayattır, tek bir adamın hayatı veya tek bir adamın çalışmaları değil, genel anlamıyla hayat ve hayatın bütününün dışavurumu."

"Tarih zalimdir, zalim ve çelişkilidir. Tarih kitaplarına şöyle bir bakılarak olursa kahramanların pekçok kez canavarlara ya da kötü adamlara dönüştürüldüğü, unutulup gittiği ve bazen de kötü adamların veya sıradan insanların geçen yüzyıllar içinde bilgelik timsaline dönüştüğü görülürdü, öyle ki bu insanlar, bu hayranlığı hak edecek hiçbir şey yapmamış olmalarına karşın, milyonların aklını çelebiliyordu. Herkesin dünyayla ilgili genel bir fikri vardı ama bu fikir çoğunlukla kişinin köyünden, köyün yer aldığı topraklardan ve gözünün gördüklerinden ibaret olurdu, bu, zavallı bir dünya imgesiydi, bilinenin sınırlarına mahkumdu ve geçen zamanla beraber kendi içine kapanıri otoriter bir havaya bürünürdü."

"Gerçek korku merhamete benzer ama içi boştur, arkasında hiçbir şey bırakmadan kaybolup gitmiş bir merhameti andırır."

"Evren öldüğünde, zaman ve mekan da onunla birlikte öldüğünde, geriye ne kalacağını merak ediyordu."

"Edebiyat zengin bir ormandır, başyapıtlarsa onu süsleyen göller, ulu ağaçlar, zarif çiçekler veya gizli mağaralar gibidir ama ormanın sıradan ağaçlara, çimenlere, su birikintilerine, sarmaşıklara, mantarlara ve yaban çiçeklerine de ihtiyacı vardır."

"Okumak hayatta olmanın zevki ve sevincidir ya da hayatta olmanın hüznüdür ve hepsinden ötesi bilgidir ve sorulardır. Yazıysa boşluğu arzular."

"Başyapıt olmayan her kitap, öne sürülen piyade veya topçu eri gibidir, feda edilebilecek bir piyondur çünkü başyapıtın taklidinden ibarettir."

"Hayata tutunmayı asla bırakmayız çünkü hayatın kendisiyiz."

"Boş işlere vaktim yok, çünkü yaşamakla meşgulüm."

"Tarihin, fahişenin teki olduğunu herkes bilir. Önemli karar anları yoktur, saniyelerin çoğalmasından ve canavarlıkları birbirine bağlayan kısa anlardan ibarettir tarih."

"Gürültü, garip bir kelime seçimi. Kükreme, çınlama, haykırış veya tanrıların hışmı da denebilirdi ama gürültü kelimesi, adı olmayan ses, açıklamak için kullanılabilecek en sade kelime."

"Doğru miktar her zaman görecelidir. Doğru rakamlar diye bir şey yoktur, sadece Naziler ve matematik öğretmenleri, sekreterler, fal bakan numerologlar ve vergi memurları doğru sayılara inanırlar. Bilim adamları ise sayıların her zaman yaklaşık olduğunu bilir. Büyük fizikçiler, matematikçiler, kimyacılar ve yayıncılar, zifiri karanlıkta el yordamıyla yol bulunması gerektiğini bilirler."

"Yıldızlara bak, bunlar ölü ışıklar. O ışıklar milyonlarca yıl önce ortaya çıktı. Hepsi geçmiş, görmüyor musun? O yıldızlar ışıklarını yolladıklarında biz yoktuk, dünyada yaşam yoktu, dünya bile yoktu. Bu ışık çok uzun zaman önce yola çıktı. O, geçmiş. Geçmiş tarafından kuşatılmış durumdayız, artık var olmayan veya sadece anılarda var olan şeyler, üzerimizde, dağların ve karların üzerinde parlıyor ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok."

"Refah denilen şey, sadece ön sıralarda oturanların duyabildiği bir bulvar tiyatrosu şakasıdır."

Roberto Bolano - 2666 (Pegasus Yayınları - Çeviren: Heyzen Ateş)

Hiç yorum yok:

Tavan arası