Pazartesi, Kasım 19, 2012

Kader

 "Hayallerimizde kendimiz olmanın yüküne yer yok."

"Hayatlarımız hayallerimizle paralel biçimde ilerler. Ama asla tam olarak bağdaşmaz."

"Tatiller umulan mutluluğun karikatürleridir."

"Düşünmek en büyük zevk olabilir. En büyük dehşet de olabilir. Ya da bir şekilde ikisi birden olabilir. Hem zevk hem dehşet."

"Araba kullanırken, zihin düz ve açık seçik hayatta kalma faaliyetinde doğal bir müttefiktir. Oysa uçakta  veya arabanın arkasında otururken, beden hapsolmuş, şaşkın durumdadır."

"Dil ulusal kaderin ta kendisidir. Ulusal kaderin evrimidir, gelecektir."

"Geçmişi çözmek, kayıp bir rüyayı çözmeye benzer."

"Uyuyan zihnin, rölantide çalışan, hayatının unsurlarını rüyaların kaleydeskopunda yeniden düzenleyen zihnin uğultusu."

"Kötü müzik bitmek tükenmez bir kaynaktan fışkırıyor. İnsan ruhunun bitmez tükenmez riyakarlığından."

"Hep daha fazla kan, daha iyi silahlar, daha aşağılık sebepler olacak."

"Birinin gözlerinin içine ısrarla bakmak feci bir küstahlık aslında."

"El yazısının esrarını koruyan insanlar."

" Dev gibi bir duygu selinin ortasında, sen bir girdabın, durgun suyun içine sığınmış gizleniyorsun."

"Canlı rüyalar daima öngörüye temel oluşturmuştur."

"Aşk ve soylu yürek birdir."

"Birine benzemek, onu anlamak değildir."

"Ulusal kimlik, kişiliği çarpıtır."

"Kimliğimizi oluşturan hayal kırıklığıdır. Hayal kırıklığı ve acı."

"Acı, benlik duygumuzu pekiştirir. Benlik acı ve kederdedir."

"Orta yaşlı kadının milli utanç saptamasında önceden tasarlanmış bir teatrallik var."

"Anıtların tek amacı, bizi ölülerin başardığı büyük işlere öykünmeye teşvik etmektir."

"Mum ışığında başka dünyalara inanmak mümkün, ama parlayan güneşin altında mümkün değil."

"Yapmak, varoluşun içinde bir oyalanma."

"Belki de dil, olmakla yapmak arasındaki hayatiyettir."

"Anlaşılmazlıkla öngörülmezliğin arasında yaşıyoruz."

"Tanrıları, insanların aklını çelecek şeyler göndermek zorunda bırakacak kadar rahatsız eden güç neydi? Yoksa öykü, biz insanların sonsuza dek dışlanacağı hayali bir saadet mekanını tanımlamanın bir yolu muydu sadece?"

"Daha derine inilemeyen bir dünyada, kadar uzun ve verimli bir oyalanmadan başka ne olabilir ki?"

Tim Parks - Kader (Destiny) 
Çeviren: Roza Hakmen - Kanat Yayınları

Salı, Temmuz 24, 2012

 "İnsan bir başka insanı ne zaman sahiden 'öğrenebilmiş'tir ki? Belki de öğrenmenin imkansızlığını kavradığı, öğrenmek arzusunu dışladığı ve en sonunda öğrenmeye ihtiyaç bile duymaz olduğu zaman! O zaman da insanın ulaştığı şey bilgi değil, bir tür ortaklaşa varoluştur ki bu da aşkın sayısız kisvelerinden biridir."

"Olaylar yanımızdan bu kalabalıklar gibi akıp geçer ve her birinin çehresi ancak bir an görülür. Çok önemli olan şeyler sonsuza kadar değil, sadece geçici bir süre çok önemlidirler. Bütün uğraşlarla sevgiler, servet ve ün peşinde koşmalar, gerçeği aramalar, hepsi, tıpkı gerçeğin kendisi gibi akıp geçen ve hiçliğe dönüşen anlardan oluşmuştur. Gene de bizler bu hiçlikler dehlizinin içinden, geçmiş ve gelecekteki temelsiz barınaklarımızı yaratan o mucizeli yaşam gücüyle ilerler dururuz. Böylece yaşar gideriz; zamanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh, yitik anlamlarla, yeniden yakalanamayan anlarla, anımsanmayan yüzlerle ahşır neşir, ta ki en son darbe bütün bu an'larımızı sona erdirinceye ve o ruhu, çıkıp geldiği boşluğa geri gönderinceye değin."

(En sevdiğim Murdoch romanlarından olamasa da, sarsıcı anları yok değil.)

Iris Murdoch - Ağ (Under The Net) 
Ayrıntı Yayınları (Çeviren: Nihal Yeğinobalı)

Pazar, Mayıs 27, 2012

2666


"Kelimeler kulağına ay gibi, ayın önünden geçen bulutlar gibi, yumuşak bir fırtına gibi gelmişti."

"Nesneler, tam olarak anlayamadığı ifadelerle de olsa onu onaylamış ve varlıklarıyla rahatlığa kavuşturmuşlardı."

"Kitap Santa Teresa'nın eteklerinde gördüğü her şeyden ve hatta tutunacak yeri olmayan, dünyanın bütün yetimlerinin gölgelerinin doluştuğu şehrin kendisinden daha gerçek, daha net, daha dayanıklıydı."

"Büyük yazarlar, ölümcül yaralar almaya ve kan kaybetmeye aldırmaksızıni bizleri korkutan canavarlarla savaşmayı sürdürüyor."

"Ölü bir yıldız ve yeni bir yıldız arasında hiçbir fark yoktur çünkü gece beliren yıldızlar görüntüler krallığında yaşar. Yıldızların da rüyalar gibi görüntülerden oluştuğunu söylemek mümkündür."

"Metaforlar, kendimizi görüntüler denizi içinde kaybetme veya kendimizi görüntüler denizinden kurtarma yoludur."

"Artık hiç kimseye, özellikle de gülümseyen insanlara güvenmiyoruz çünkü bizden bir şey isteyeceklerini biliyoruz. Amerikan televizyonu gülümsemeler ve gün geçtikçe daha mükemmel görünen dişlerle dolu. Onlara güvenmemiz bekleniyor mu? Hayır. Televizyondaki gülümseyen insanların iyi insanlar olduklarını, sineği dahi incitmeyeceklerini düşünmemiz bekleniyor mu? Yine hayır. Televizyondaki o insanlar bizden hiçbir şey istemiyor. Tek istedikleri bize dişlerini, gülümsemelerini göstermek ve bunun karşılığında onlara hayran olmamızı bekliyorlar. Hayranlık. Onlara bakmamızı istiyorlar, hepsi bu. Mükemmel dişlerine, mükemmel vücutlarına, mükemmel tavırlarına tapmamızı bekliyorlar."

"Bir yemek gibi kitapları sindirdim."

"Okumak, düşünmeye, dua etmeye, bir arkadaşla konuşmaya, düşünceleri ifade etmeye, başkasının düşüncelerini dinlemeye, müziğe kulak vermeye, hoş bir manzaraya bakmaya veya sahilde yürümeye benzer."

"Bir işe yarayan sinema salonları sadece eski sinema salonları. Işıklar söndüğünde insanın kalp atışlarının hızlanmasına yol açan dev salonlardı. Muhteşemdiler, gerçek sinema salonları onlardı. Yüksek tavanları, sütunları, yıpranmış halıları ve balkonlarıyla kiliselere benzerlerdi. O salonlar, sinemaya gitmenin hala dini bir deneyim, sıradan ama kutsal bir eylem olduğu dönemlerde inşa edilmişti. Çoğunu yıkıp yerlerine banka, süpermarket veya alışveriş merkezi diktiler. Artık filmlerden önce o baş dönmesi hissedilmiyor, kimse kendini sinemada yalnız hissetmiyor. Kutsallığın sona erişi, sonunda filmleri de etkiledi. Büyük sinema salonları yıkılıp iğrenç alışveriş merkezleri dikildi, binaların işlevselliklerine övgüler düzüldü. İnsanın oturma odası, sonu gelmeyen sıralarına oturulan sinema salonlarıyla aynı değildir. Ama dikkatli bakıldığında, insanın oturma odasının, eski sinema salonlarına, yeni sinema salonlarından çok daha yakın olduğu görülür. Her şey yolunda giderse -ne yazık ki bazen gitmez- insan, kutsallığı yeniden keşfeder. Başını koltuğa yaslar, gözlerini açar ve izler."

"Herhangi bir yerde kutsallığı görüyor muyum_ Tek gördüğüm alışkanlıklar. Doldurulması gereken boşluklar, tatmin edilmesi gereken açlık."

"Kültür hayattır, tek bir adamın hayatı veya tek bir adamın çalışmaları değil, genel anlamıyla hayat ve hayatın bütününün dışavurumu."

"Tarih zalimdir, zalim ve çelişkilidir. Tarih kitaplarına şöyle bir bakılarak olursa kahramanların pekçok kez canavarlara ya da kötü adamlara dönüştürüldüğü, unutulup gittiği ve bazen de kötü adamların veya sıradan insanların geçen yüzyıllar içinde bilgelik timsaline dönüştüğü görülürdü, öyle ki bu insanlar, bu hayranlığı hak edecek hiçbir şey yapmamış olmalarına karşın, milyonların aklını çelebiliyordu. Herkesin dünyayla ilgili genel bir fikri vardı ama bu fikir çoğunlukla kişinin köyünden, köyün yer aldığı topraklardan ve gözünün gördüklerinden ibaret olurdu, bu, zavallı bir dünya imgesiydi, bilinenin sınırlarına mahkumdu ve geçen zamanla beraber kendi içine kapanıri otoriter bir havaya bürünürdü."

"Gerçek korku merhamete benzer ama içi boştur, arkasında hiçbir şey bırakmadan kaybolup gitmiş bir merhameti andırır."

"Evren öldüğünde, zaman ve mekan da onunla birlikte öldüğünde, geriye ne kalacağını merak ediyordu."

"Edebiyat zengin bir ormandır, başyapıtlarsa onu süsleyen göller, ulu ağaçlar, zarif çiçekler veya gizli mağaralar gibidir ama ormanın sıradan ağaçlara, çimenlere, su birikintilerine, sarmaşıklara, mantarlara ve yaban çiçeklerine de ihtiyacı vardır."

"Okumak hayatta olmanın zevki ve sevincidir ya da hayatta olmanın hüznüdür ve hepsinden ötesi bilgidir ve sorulardır. Yazıysa boşluğu arzular."

"Başyapıt olmayan her kitap, öne sürülen piyade veya topçu eri gibidir, feda edilebilecek bir piyondur çünkü başyapıtın taklidinden ibarettir."

"Hayata tutunmayı asla bırakmayız çünkü hayatın kendisiyiz."

"Boş işlere vaktim yok, çünkü yaşamakla meşgulüm."

"Tarihin, fahişenin teki olduğunu herkes bilir. Önemli karar anları yoktur, saniyelerin çoğalmasından ve canavarlıkları birbirine bağlayan kısa anlardan ibarettir tarih."

"Gürültü, garip bir kelime seçimi. Kükreme, çınlama, haykırış veya tanrıların hışmı da denebilirdi ama gürültü kelimesi, adı olmayan ses, açıklamak için kullanılabilecek en sade kelime."

"Doğru miktar her zaman görecelidir. Doğru rakamlar diye bir şey yoktur, sadece Naziler ve matematik öğretmenleri, sekreterler, fal bakan numerologlar ve vergi memurları doğru sayılara inanırlar. Bilim adamları ise sayıların her zaman yaklaşık olduğunu bilir. Büyük fizikçiler, matematikçiler, kimyacılar ve yayıncılar, zifiri karanlıkta el yordamıyla yol bulunması gerektiğini bilirler."

"Yıldızlara bak, bunlar ölü ışıklar. O ışıklar milyonlarca yıl önce ortaya çıktı. Hepsi geçmiş, görmüyor musun? O yıldızlar ışıklarını yolladıklarında biz yoktuk, dünyada yaşam yoktu, dünya bile yoktu. Bu ışık çok uzun zaman önce yola çıktı. O, geçmiş. Geçmiş tarafından kuşatılmış durumdayız, artık var olmayan veya sadece anılarda var olan şeyler, üzerimizde, dağların ve karların üzerinde parlıyor ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok."

"Refah denilen şey, sadece ön sıralarda oturanların duyabildiği bir bulvar tiyatrosu şakasıdır."

Roberto Bolano - 2666 (Pegasus Yayınları - Çeviren: Heyzen Ateş)

Perşembe, Mayıs 24, 2012

Körleşme


 "Bir kitapçı bir kraldı. Ama bir kraldan hiçbir zaman bir kitapçı olmazdı."

"Kişi öteki insanlardan uzaklaştığı ölçüde hakikate yaklaşır. Günlük yaşam, yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendi."

"Bilgisiz kişinin elinde kitaplar savunmasızdır."

"Romanlar sayesinde insan, kendini her türlü insanla özdeşleştirmeyi öğreniyor. Değişiklikten zevk almaya başlıyor. Kişilikler parça parça çözülüp, hoşa giden kahramanların kalıbına giriyor. Okur, gönüllü olarak kendini yabancı hedeflerin akışına bırakıyor, bu yüzden uzunca bir süre için kendi hedeflerini gözden yitiriyor. Romanlar, yazarlık yapan bir oyuncunun, okurlarının bir bütün oluşturan kişiliklerine batırdığı kamalardır."

"Acımak nedir bilen bir insandı; insanlara karşı değildi acıma duygusu. Büyük bir hüner değildi çünkü insanlara karşı acımalı olmak. Kitaplara acımasını biliyordu. Zayıfları ve ezilenleri bağrına basıyordu. Tanrının toprağındaki terk edilmiş, yitik, son varlıklara kapısını açıyordu."

"Doğru yolu bilip de oradan gitmemek, yüreksizliktir."

"Sözcükler, bilinçaltında sanki hışırtılar çıkararak dolaşmaktaydı."

"Kafasının içinde canlandırdığı ve onu mutlu kılan görüntüler, hiçbir engele çarpmaksızın odasının dört bir yanını dolanırdı."

"Kitaplarının bağlılığına inanıyordu. İşte şimdi hepsi yine aynı evin çatısı altında birleşmişlerdi. Onlara kişilik sahibi varlıklar gözüyle bakıyordu."

"Gerçekten erdem sahibi olan kişi, sevdiğinin önünde kendini olduğundan büyük gösterme çabasına düşmez."

"İnsan her zaman kendini kitleden ve onu oluşturanlardan korumasını bilmelidir."

"Kültürlü bir insanın ruhu, eksiksiz bir cephaneliktir. Ama anılan insanlar - kültürlü olmaları nedeniyle, bu cephaneliği kullanma gözüpekliğini ender gösterdiklerinden, bu durum pek anlaşılmaz."

"Kitabın tek doğal dostu, çiçekti."

"Bir kitaplık, dünyadaki en büyük vaatten daha değerlidir."

Elias Canetti - Körleşme (Payel Yayınları - Çev: Ahmet Cemal)

Pazar, Mayıs 20, 2012

Beyaz Gürültü


 "Sanki bir miktan engellenmiş gibi duruyorlar, sabit ve iyi ayarlanmış tebessümler takınmışlar, fotoğraf makinesinin doğasında var olan bir şeyden şüphe eder gibi."

"Ölüm bir bekleme süresidir aslında. Bu arada ruh, doğumda kaybolan tanrısallığın izlerini yeniden toplar."

"Sistem görünmezdi, bu da onu daha bile etkileyici, uğraşmaya değmeyecek kadar yıldırıcı kılıyordu."

"Yolumu bulmaya, bedenimi görmeye, dünyaya yeniden girmeye mecalsizdim."

"Küçük inatçı bir hüznün nesnelerin dokusuna nüfuz ettiği bir mevsimdi."

"İnsanlar beyin erozyonuna uğrarlar. Bunun sebebi ise dinlemesini ve çocuklar gibi bakmasını unutmuş olmalarıdır."

"Gerçekler mutluluğumuzu ve güvenliğimizi tehdit ederler."

"Dünya üstündeki en üstün yaşam formu olduğumuza ama yine de sözcüklere sığmayacak kadar mutsuz olduğumuza, çünkü başka hiçbir hayvanın bilmediği şeyi, ölmek zorunda olduğumuzu bildiğimize dair bir ironi."

Don DeLillo - Beyaz Gürültü (Dost Yayınları)

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Kirpinin Zarafeti


 "Daima nazik olsam da ender olarak sevimlilik gösterdiğimden beni sevmezler, ama yine de bana hoşgörü gösterirler; çünkü ben toplumsal inancın apartman kapıcılığına dair bir araya getirdiği paradigmaya gayet iyi denk düşüyorum: Ben, yaşamın kolayca çözülebilecek bir anlamı olduğu şeklindeki büyük evrensel yanılsamayı döndüren sayısız çarktan biriyim.”

"İnsanlar yıldızların peşinden koştuklarını sanırlar; ama sonları bir kavanozun içindeki kırmızı balık gibidir."

"Yaşam saçmaysa eğer bu yaşamda parlak bir başarı göstermenin başarısızlıktan daha değerli olmadığını belli ki kimse düşünmemiş. Başarılı olmak daha rahat yalnızca."

"Ölmek, nazikçe bir geçiş olmalı, dinginliğe doğru pamuklar üzerinde bir kayış."

"Politika, küçük zenginlerin kimseye ödünç vermedikleri bir oyuncak."

"Bazı insanlar seyrettikleri şeydeki içkin yaşamı ve soluğu kavramakta yeteneksizdirler ve ömürlerini insanlar üzerine sanki otomatmışlar gibi, şeyler üzerine de sanki hiç canları yokmuş ve öznel esinlere rağmen, bu konuda söylenebilecek şeyle özetlenebilrilermiş gibi söylevde bulunarak geçirirler."

"Yoksul olmak, çirkin olmak ve üstelik zeki olmak, bizim toplumlarımızda insanı kasvetli ve kanmayacağı parkurlara mahkum eder ki bunlara erkenden alışmakta yarar vardır. Güzellik oldu mu her şey bağışlanır, kabalık bile. Zeka ise sanki durumun doğru bir ödünleyicisi değil gibidir; doğanın en yoksul çocuklarına sunduğu bir dengeleyici olarak görülemez; daha ziyade gereksiz bir oyuncak gibidir, mücevherin değerini yükseltir. Çirkinlik ise zaten daima suçludur."

"Eğitim nasıl da enfes bir düzenbazlıktır."

"Hayatta kalmaya mahkum olan, sonra da bir akşam vakti zevki sezen, basit ve yüce şeylerin erdemlerine duyulan temel özlemi saptıran tüm yapay iştahların boşunalığını, söylemlerin yararsızlığını, kimsenin kaçamayacağı yavaş ve korkunç düşüşü, ama buna rağmen, sanatın zevkini ve korkunç güzelliğini insanlara öğretmek üzere elbirliği eden duyuların muhteşem şehvetini kavrayan bir insan, soyunun ağır ağır olgunlaşmasını anlar."

"Güçlüler insanlar arasında hiçbir şey yapmaz, konuşup durmaktan başka."

"İnsanlar toplumsal hiyerarşide yeteneksizlikleriyle orantılı olarak yükselseler, sizi temin ederim ki dünya şimdiki gibi dönmez. Ama sorun burada değil. Bu cümlenin söylemek istediği şey, yeteneksizlerin yerinin en tepe olduğu değil, hiçbir şeyin insan gerçekliğinden daha sert ve adaletsiz olmadığıdır."

"İnsan kendi tekilliğinin işaretini göreceğini sanırken, karşısında egemen bir toplumsal davranış kalıbı keşfedince daima fazlasıyla allak bullak olur."

"Sonlar yaşanırken hakikat ortaya çıkar."

"Bir ritüel halini aldığında, küçük şeylerdeki büyüklüğü görme yeteneğinin merkezini o oluşturur. Güzellik nerededir? Diğerleri gibi ölmeye mahkum büyük şeylerin içinde mi, yoksa hiçbir iddiada bulunmadan, anın içine bir sonsuzluk tomurcuğu yerleştirmeyi bilen küçük şeylerde mi?"

"Çay ritüeli, aynı jest ve yudumlamaların bu değerli sürdürülüşü basit, sahici ve rafine duyumlara bu yükseliş; çay, yoksulların olduğu kadar zenginlerin de içeceği olduğundan bir aristokrat zevkine sahip olma izninin pek az masrafla herkese verilişi; yani çay ritüeli, hayatlarımızın saçmalığında dingin bir uyum gediği açmak gibi olağanüstü bir erdeme sahiptir. Evet, evren boşlukla elbirliği yapar, kayıp ruhlar güzelliğe ağlar, anlamsızlık bizi kuşatır. O halde bir fincan çay içelim."

"Bizim evrenimizde insan yaşamı böyle yaşanıyor: Yetişkinlik kimliğini sürekli yeniden oluşturmak gerekir; insana umutsuzluk veren ve aynanın karşısına geçip inanmak zorunda kaldığı yalanlar anlatan, gayet kırılgan, bu eğri büğrü ve geçici toparlanmayı sürekli yeniden yaşamak gerekir."

"Sanata umutsuzca ihtiyacınız var. Tinsel yanılsamanızla bağ kurmayı coşkuyla arzuluyorsunuz, bu dünyadan şiirin ve yüceliğin bütünüyle bertaraf edilmemesi için bir şeylerin sizi biyolojik yazgılardan kurtarmasını tutkuyla diliyorsunuz."

"Asıl yenilik, zamana rağmen yaşlanmayandır."

"Tapınağın yosunu üzerindeki kamelya, Kyoto dağlarının moru, mavi porselenden bir fancan... Geçici tutkuların ortasında bu saf güzelliklerin patlak vermesi hepimizin özlem duyduğu şey değil mi? Ve bizlerin, Batı uygarlıklaırnın erişemediği şey de bu değil mi? Bizzat yaşamın hareketindeki sonsuzluğun seyrine dalınması."

"Okul benim ruhumu, yazgısının boşunalığı karşısında feragate ve kapanmaya yöneltti."

"Edebiyattan daha soylu bir vakit geçirme, daha dinlendirici arkadaş, daha nefis kendinden geçme var mıdır?"

"Yarının daima bugün olduğunu görmüyor musun?"

"Bayan Michel'de kirpinin zarafeti var: dışardan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar."

"Dilin güzelliğini de, kendinden geçmeyi de bilmeyen yoksul zekalara ne yazık!"

"Küçük şeylerin büyüklüğünden esinlenenler, bu büyüklüğü aramak için en önemsiz şeyin kalbine dek giderler."

"Kayın ağaçları
Benim bir hiç olduğumu öğretin bana
Ve yaşamaya layık olduğumu."

"Postmodern bir düşünür olmaktansa düşünen bir keşiş olmak yeğdir."

"Bir meşenin ışıltısına ve duyarlılığına inanırım."

"Onay ya da itiraz peşinde değil, bana bakıp, sanki 'Sen kimsin? Benimle konuşmak ister misin? Seninle birlikte olmaktan ne kadar mutluluk duyuyorum!' der gibi. Nezaket derken bunu kast ediyorum. Karşısındakine orada olma izlenimi veren birinin tutumu."

"Ağaçları sevme yeteneğinde çok fazla insanlık vardır. İlk büyülenmelerimize duyduğumuz özlem vardır. Doğanın bağrında kendini bunca anlamsız hissetmenin büyük gücü vardır. Ağaçların çağrısı, onların ilgisiz ululuğundan ve onlara olan sevgimizden dolayı bize hem dünyanın yüzeyinde kaynaşan gülünç ve aşağılık parazitler olduğumuzu öğretir, hem de bizi yaşamaya layık kılar, çünkü bize hiçbir borcu olmayan bir güzelliği tanıyabiliriz."

"İnsanın kendi paranoyası konusunda yanılgıdan kurtulması daima huzur verir."

"Kendimi zamandışının karanlık, derin, buzlu ve nefis suyuna fırlatıyorum."

"Dünyanın gerçek hareketi sakın ezgi olmasın?"

"Sevmek bir araç değil, amaç olmalı."

"Eğer evrenimizde henüz olmadığımız şeyi olma olasılığı varsa... Ben bu olasılığı yakalayabilir miyim? Kendi yaşamımı babalarımınkinden farklı bir bahçe haline getirebilir miyim?"

"Bazı eserler karşısında hissettiğimiz büyülenmenin kaynağı nedir? Hayranlık ilk bakışta doğar. Daha sonra ise nedenleri dışavurmak için ortaya koyduğumuz sabırlı inatçılık içinde, bütün bu güzelliğin, ancak gölgeyi ve ışığı alt edebilen ve bunları yetkinleştirerek, biçimleri ve dokuları yeniden oluşturan -camın şeffaf mücevheri, deniz kabuklarının çok hareketli dokusu, limonun aydınlık kadife yumuşaklığı- bir ressam fırçasının çalışmasını ince ince araştırarak kendini gösteren bir ustalığın meyvesi olduğunu keşfetsek bile, bu başlangıçtaki göz kamaşmasının gizemini ne ortadan kaldırır ne de açıklar. Hep tekrarlanan bir muammadır bu: Büyük eserler, bizim içimizde zamandışı bir uygunluğun kesinliğine erişen görsel biçimlerdir."

"Sanat neye yarar? Zamanın içinde, hayvani mantığa indirgenmesi pek mümkün olmayan duygusal bir yarık açarak, şimşek gibi gelip geçen kısacık bir an bizde kamelya yanılsaması yaratır. Sanat nasıl doğar? Tinin duyumsal alanı yontma kapasitesinden doğar. Sanat bizim ne işimize yarar? Duygularımızı şekillendirir ve görünür kılar. Bunu yaparken de özel bir biçim dolayısıyla insani duyguların evrenselliğinin somut örneği olan bütün eserlerin taşıdığı sonsuzluk damgasını duygularımıza basar."

"Tablonun sınırları dışında yaşamın gürültü patırtısı ve sıkıntısı, projelerin bitmek bilmez ve nafile bitkin koşusu var elbette. Ama tablonun içinde, insanın açgözlülük zamanından sökülüp alınmış, ertelenmiş bir anın tamlığı var."

"Sanat, arzusuz duygudur. Arzusuz bir zevk, süresiz bir varoluş, istençsiz bir güzellik."

"Ben yaşamımı zamandışını aramaya adadım. Ama sonsuzluk kovalayan yalnızlık biçer."

"Gün be gün kendi yaşamımızı arşınlıyoruz, tıpkı bir koridoru arşınlar gibi."

"Yaz yağmuru nedir biliyor musunuz? Önce yaz göğünü patlatıp çatlatan saf güzellik, kalbi ele geçiren saygılı kaygı, yüceliğin bile ortasındayken kendini pek gülünç hissetmek, nesnelerin haşmeti karşısında pek kırılgan ve şişkin hissetmek, dünyanın cömertliği karşısında şaşkın, kendini kaptırmış, aşırı hoşnut hissetmek. Sonra, bir koridoru arşınlamak ve aniden, ışıklı bir odaya dalmak. Beden artık bir kılıf değil, tin bulutlarda yaşar, suyun gücü onundur, yeni bir doğumla birlikte mutlu günler müjdelenir. Yağmur, yaz, kımıltısız tozu süpürerek, varlıkların ruhuna bir tür sonsuz soluk aldırır. Böylece, bazı yaz yağmurları, bizim içimize, kalbimizle birlikte çarpan yeni bir kalp gibi demir atarlar."

"Sanat yaşamdır, ama bir başka ritimde."

"Sefalet, orak gibi biçer."

"Göz algılar ama dikkatle bakmaz, inanır ama sorgulamaz, alımlar ama aramaz; arzusuz, açlık yok mücadele yok."

"Münzevi bir ruhun yasadışılığı içinde geçmiş bütün bu yaşam, bütün o uzun ve el etek çekmiş okumalar..."

Muriel Barberry - Kirpinin Zarafeti (Turkuvaz Kitap)



"

Pazar, Mayıs 06, 2012

Karanlık Labirent


 "Bazen insanlığın geri kalanından soyutlandığı ve koptuğu duygusuna kapılırdı."

 "Sanat tehlikeli bir oyundur; çünkü kendini incelemeyi ve kendini bilmeyi gerektirir, fakat pekçok kimse ikisini de yapmayı gerçekten istemez."

"İnsanlar deneyimlerinin ürünüdürler."

"Kutsanmışlar mutlu olanlardır."

"Ölüm ilkesi yaşamlarımızda kendini belli edince gerçekliğin altı üstüne gelir."

"Zihni çoktandır edebiyatın yan yollarına, düşünce ve varsayımların arka sokaklarına saptırıyordu onu."

"Yeryüzünde ne işi vardı? Bu soruları soracak bir tek arkadaşı bile olmadığından demek ki tek çıkar yolu kitapçı dükkanının tozlu çatı arasına sığınmaktı."

"Okumak insanın iliğine işlemiş bir kurda benzer."

"Bütün Batı uygarlığı karara dayanırdı. Bu da, mutlaka kurma ya da yıkma kararıydı. Gel gör ki, içimizde geliştirebileceğimiz bir şeyler var, o zaman hayatını tümüyle değiştirebilirsin, buna huzur öğesi denir."

"Çoğu kimsenin karakteri kötü ambalajlanmış paketlere benzer."

Lawrence Durrell - Karanlık Labirent (Can Yayınları) 

Cuma, Mayıs 04, 2012

Justine


 "Onu anlamak için ondan bunca uzaklaşmam gerekiyormuş meğer."

"Tozların savrulduğu binlerce sokak birden aydınlanıyor zihnimde."

"Orada, ressamın ya da yazarın sessizliklerinden gerçeklik yeniden düzenlenebilir, yeniden yoğrulup önemli yanıyla sergilenebilir. Adslında gündelik eylemlerimiz, altın sırmalı ipek üzerine giyilmiş çuval bezinden giysi gibidir, derindeki anlamı gizler. Bir sanatçı, sanatı aracılığıyla gündelik yaşamda kendisini yaralamış, yenilgiye uğratmış şeylerle mutlu bir uzlaşmaya varabilir; sıradan insanların yapmaya çalıştıkları gibi alınyazısından kaçmak için değil, imgelerin aracılığıyla, onu daha tam ve daha uygun biçimde gerçekleştirmek için."

"Yaşamımın denize düşmüş parçasını, yeniden bulmak için yazıyorum bütün bunları."

"Günler, düşlerin arasını dolduran boşluklardan başka bir şey değildi."

"İnsansal olamayacak denli güçlü ve hesaplı bir izdüşümünün tutsağıyız."

"Yazar olsaydım kişilerimde çokboyutluluğu amaçlardım, prizmasal denebilecek bir görünümü. Neden sanki bir insan aynı anda birden çok resim veremesin?"

"Beni biraz olsun tanısaydı, bizim gibi her şeyi derinlemesine duyan, insan düşüncesinin içinden çıkılmaz düğümünün tam anlamıyla bilincinde olan insanlar için verilecek tek bir yanıt -alaylı bir sevecenlik ve suskunluk-olduğunu kendisi de anlardı."

"Gövdenin gündüzü ruhun penceresidir. Gövdelerin işi bitince insanda ruhların işi başlar. Gövde uyanınca ruh uyur; ruh uyuyunca gövde ayaklanır."

"Aşk, her biri kendi başına büyümeye çabalayan iki ruhun aynı anda ateşlenmesidir. Sanki iki insanın içinde sessizce bir şey patlamış gibi olur."

"Her erkek çamur ve iblis karışımıdır, hiçbir kadın bunların her ikisini de doyuramaz."

"Kümes hayvanlarındaki gagalama düzenine benzer bir hiyerarşi diplomatlar arasında da vardır."

"Yüreğimde eksik olanı ruhumla tamamladığımı kabul etmek zorunda kalacaklar."

"Sanki yanlış yaşanmış bir hayatın yalanlarının gerisinde bunca zamandır birikmiş iç yaşamının bütün hazinesi, gövde ölürken, duvarları yıkıp bilincine akmıştı."

"Sanki o nesnelerin bütünü onun kişiliğinin bütünüdür."

"Tıpkı bir insan gibi bir kentin de kendi eğilimlerini, isteklerini, korkularını biriktirdiğini düşünüyorum."

"İnsanlar sürekli olarak neyseler o mudurlar, yoksa tıpkı sessiz filmlerdeki gibi hafifçe titreyen imgeler çok çabuk birbirine eklendiği için bize süreklilik duygusu mu verirler?"

"Kent, kırıcı bir umursamazlıkla gülümsüyordu, karanlıkla birlikte canlanan bir yosma gibiydi."

"Gerçekten değişmişliği falan yoktu. Kendine yeni bir maske bulmuştu yalnızca."

"Yaşamda ödüllendirme esası hep böyle işler, iyiliğie karşı kötülük, kötülüğe karşı iyilik vererek."

"Her şey çevremizdeki sessizliği yorumlamamıza bağlı."

Lawrence Durrell - Justine (İskenderiye Dörtlüsü I) (Can Yayınları)

Salı, Şubat 21, 2012

Her Şey Aydınlandı

"Tanrı eğer varsa, hüzünlenecek çok şeyi vardır. Eğer yoksa, bu da O'nu hüzünlendirecektir herhalde. Kısacası; Tanrı mahzun olmalı."

"Yaşamı, yaşamını doğrulamaya yönelik acil ve umutsuz bir çırpınıştı."

"Dünyanın kendisi için yaratılmadığını ve herhangi bir nedenle aynı anda hem mutlu hem de dürüst olamayacağını yavaş yavaş fark ediyordu."

"Müthiş ve yalansız olan dünya değil; onun dünyayı güzel ve adil kılma çabasıydı. Herkesin varlığını sürdürdüğü yerde dolaylı olarak yaşıyordu o."

"Madem dünyada gerçek sevgi yok, o zaman yeni bir dünya kurarız; kocaman duvarlar öreriz ve içini yumuşacık kırmızılarla döşeriz ve kapısına bir mücevhercinin mücevher kutusuna düşen elmastan çıkacak sesi çıkaracak ve böylece sesini hiç duymayacağımız bir tokmak takarız."

"Hayat ebedi yalnızlıktan kesilip çıkartılmış minnacık bir negatif uzamdı."

"Dakikalar ipten koptular; yere saçıldılar ve evin her yanına dağılarak kayboldular."

"Hiç tanışamayacağınız ama hep tanışmayı düşlediğiniz, sizin için fazla iyi birisiymiş gibi çok güzeldi."

"Sözcüklerin değerli sözde alemleri, mucizeler yaratan sarmallar..."

"Aklın hüzünleri: Yanlış anlaşılmanın hüznü-Mizah hüznü-Salıverilmeyen sevginin hüznü-Akıllı olma hüznü-Ne kast ettiğini ifadeye yetecek kadar sözcük bilmemenin hüznü-Hüzün istemenin hüznü-Kafa karışıklığının hüznü-Seçeneklerin hüznü-Evcilleştirilmiş kuşların hüznü-Hatırlamanın hüznü-Unutmanın hüznü-Tasa hüznü..."

Jonathan Safran Foer - Her Şey Aydınlandı (Everything Is Illuminated) (Siren Yayınları)

Salı, Ocak 24, 2012

Dünyanın Sonundaki Ev

 "13 yaşındayken yapmamız gerkeen pek çok seçim vardır, ama bunların sonuçlarının gelecek yıllara nasıl yansıyacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktur."

"Yaptığınız şey işte budur. Elinizdeki ham malzemeden kendinize bir gelecek yaparsınız."

"Geleceğe inanmak, rezilce bir erdem, öyle değil mi? Bir gemi maketi yapıp şişenin içine yerleştirmek gibi bir şey."

"Yaşamlarımız, denetleyemediğimiz değişikliklerden oluşur."

"İnsanlar, çevremde oynayan filmler gibiydi- beşinci sıradaki rahat koltuğumdan kendimi güzelce kaptırdığım bir film gibi izliyor, dinliyordum onları."

"Çok film izleyenler, karşılaştıkları durumların gülünç yanını daha kolay görebilir."

"İçsel sahtekarlıklarımız dünyada fazla bir tortu bırakmıyor."

"Hayal ettiğimizle gerçekten yarattığımız şeyin arasındaki boşlukların yol açtığı hareketliliğe şaşırmayacak kadar yaşlı."


Michael Cunningham - Dünyanın Sonundaki Ev (Can Yayınları, Çeviren: Püren Özgören)

Pazar, Ocak 22, 2012

Saatler


"Tanımlanması olanaksız bir ikinci ben'i içinde hissedebiliyordu, daha doğrusu birincisine koşut ama daha saf bir başka ben'i."

"Kendini bırakmaya çalışıyor. Yo, tam olarak öyle değil; kendininkine koşut giden bir başka dünyaya girerek kendini korumaya çalışıyor."

"İnsan her zaman, kağıda dökebildiğinden daha iyi bir kitap taşır kafasında."

"Tıpkı edebiyat kadar güçlü ve tehlikeli bir yaşamım olabilirdi."

"Kendi dünyasından çıkıp kitabın sınırlarının içine girmiş gibi hissediyor."

"Bir otele gidince, kendi yaşamının ayrıntılarını bırakıyor, tarafsız bir bölgeye giriyorsun."

"Bütün o mağazalar, her şey, her yerdeki o pislik, o mallar, bütün o mallar, dört bir yandan üstünüze gelen reklamlar, alın, alın, alın, alın, saçları abartılı, yüzü gözü boyalı biri üstüme gelip de bana 'Yardımcı olabilir miyim?' dediği anda, 'Sen kendine bile yardım edemezsin', diye haykırmak geliyor içimden."

"O anda havada süzülen bir zihinden başka bir şey olmayabilir; bir kafatasının içindeki bir beyin bile olmayabilir; yalnızca algılayan bir varlık, bir ruh nasıl algılarsa öyle. Ruh olmak öyle bir şey olmalı. Kitap okumak gibi bir şey, değil mi; hevesli bir gözlemci olmak dışında. Öyle bir rol üstlenmeden insanları, ortamları tanıma duygusu."

Michael Cunningham - Saatler (Can Yayınları, Çeviren: İlknur Özdemir)

Cuma, Ocak 20, 2012

Mrs.Dalloway

  "Hem her şeyi bir bıçak gibi delip geçiyor, hem de dışarıda kalıp bakıyordu. Arabaları gözlerken hep böyle onulmaz bir duygu, sanki çok uzaklardaymış, denizin ortasında yapayalnızmış gibi bir duygu kaplardı yüreğini."

“Sevmek, insanı yalnız kılıyor."

"Bazı anlar ne tuhaf bir gücü vardır seslerin."

"İnsan aşıkken başkalarının kayıtsızlığı çok gücüne gider."

“Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur zaten.” 

"Sanki biri beynindeki perdeleri açmış, kepenkleri kaldırmış, kılını bile kıpırdatmadan keyfince dolaşabileceği sokaklar sermişti önüne."

"İnsan hayatının yarısı uydurmakla geçer. İşin tuhafı, bunu kimseyle paylaşamaz."

"Hayat, aksamak bilmeyen bir yüreğin atışıyla sokaklara doluyordu."

“Aslında yalnızca yaşadıkları anın tadını arttıracak kadar bir incelik, bir bağlılık, bir sevecenlik vardır insanlarda. Sürüler halinde ava çıkarlar. Çölü tarar, haykırarak dalarlar bozkıra. Düşenlere dönüp bakmazlar bile. Yüzlerinde alçıdan maskeler vardır."

"Yalnız, tek başına kalma isteği, iç rahatlığına kavuşma isteği, bu çirkin, bu zayıf, bu donuk, bu zavallı cücelerin, bu kadınlarla erkeklerin ötesindeki bir şeye duyulan istek."

"Ama yine de sıcaktı güneş. İnsan yine de güçlükleri alt edebiliyordu. Yine de günler bağlanıyordu birbirine..."

"Bu aşırı duygululuk yemişti başını."

"Demek dünyadaydı suç - yani duygularını yitirişinin suçu."

“Zamanla şu kanıya varmıştı ki, söylenmeye değer tek şey duygulardı, içten gelenlerdi. Zeka saçmaydı. İnsan içinden geleni söylemeliydi yalnızca.

"Bir tökezleyecek olsa insan yaratılışı peşini bırakmaz artık."

“Hepimiz birer mahkum değil miydik? Geçenlerde çok iyi bir oyun okumuştu, oyundaki adam hücresinin duvarına bir şeyler çiziyordu, hayat da böyleydi işte. Boyuna duvara bir şeyler çiziyorduk.”

"Neden insanlar geniş görüşlü ve yalın olamıyorlar?"

Virginia Woolf - Mrs.Dalloway (İletişim Yayınevi - Çeviri: Tomris Uyar)

Perşembe, Ocak 19, 2012

Kendine Ait Bir Oda

 "Yoksa öfke, gücün o bildik refakatçi cinlerinden miydi?"

"Sekiz çocuk doğurmuş bir kadın dünyanın gözünde yüz bin pound kazanmış bir avukattan daha mı değersizdi?"

"Evlilik, özellikle şövalye niteliklerine sahip yüksek sınıflarda, kişisel bir beğeni olayı değil, ailesel bir açgözlülük meselesiydi."

"Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz. Şiiri bir baştan öbür başa kaplar; tarihte ise hiç görülmez. Kurmaca yazında kralların ve fatihlerin yaşamlarına hükmeder; gerçek yaşamda ailesinin parmağına bir yüzük geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesidir. Kurmaca yazında en esin dolu sözler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülür; günlük yaşamda hemen hemen hiç okuyup yazamaz ve kocasının malıdır. Tarih kadından hemen hemen hiç söz etmez."

"Kadının eleştirisi karşısında duydukları tedirginliği ve bir kadının herhangi bir eleştiriyi, bir kitabın kötü, bir resmin yetersiz olduğunu ya da başka bir şeyi, aynı eleştiriyi getiren bir erkekten çok daha fazla acı vermeksizin söylemesinin olanaksızlığını da açıklar. Çünkü kadınlar gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin aynadaki görüntüsü küçülmeye başlar; yaşam karşısındaki uyumsuzluğu yok olur. Aynadaki görüntü son derece önemlidir, çünkü canlılığı pekiştirir. Bunu elinden aldığımızda erkek, kokaini elinden alınan bir uyuşturucu bağımlısı gibi ölüp gidebilir."

"İmzasız birçok yapıtın ardında bir kadının gizlendiğini varsayacak kadar ileri gidebilirim."

"Her şey, dahiyane bir yapıtın bir bütün olarak ve hiç örselenmeden yazarın usundan çıkabilme olasılığına karşıdır. Genelde maddi koşullar buna karşıdır...Üstüne üstlük tüm bu güçlükleri belirginleştirip katlanılmasını daha da güçleştiren, dünyanın o meşum vurdumduymazlığı vardır. Maddi güçlükleri aşmak olanaksızdı; ama daha kötüsü, maddi olmayanlardı. Keats ve Flaubert ile öbür erkeklerin güçlükle katlandıkları dünyanın aldırmazlığı, kadınların durumunda aldırmazlık değil, düşmanlıktı. Dünya erkeğe dediği gibi kadına da istersen yaz, beni hiç ilgilendirmiyor, demiyordu. Dünya kaba bir kahkahayla, yazmak mı diyordu. Yazmak senin neyine? Her zaman karşısında başkaldırılacak, üstesinden gelinecek, bunu yapamazsın, onu beceremezsin diyen o iddia vardı."

"Kendileri için söylenenlere en çok aldıranlar, tam tersine deha sahibi kadınlar ve erkeklerdir... Yazın, başkalarının düşüncelerine mantığın ötesinde aldırmış kimselerin enkazlarıyla kaplıdır."

"Başyapıtlar, tek ve her şeyden ayrı olarak doğmazlar; yılların ortak düşüncesinin ürünüdürler."

"Her durumda roman, insanın iç gözünde belli bir biçimin izlerini bırakan bir yapıdır."

"Kabaca dile getirilecek olursa, 'önemli' olan futbol ve spordur; modaya taşınmak, giysiler satın almak 'önemsiz'dir. Ve bu değer ölçütleri kaçınılmaz biçimde yaşamdan yazına aktarılırlar. Eleştirmen, 'bu önemli bir kitap' diye düşünür çünkü savaşı ele almaktadır. 'Bu önemsiz bir kitap' diye düşünür, çünkü oturma odasındaki kadınların duygularını ele alıyor. Değer ölçütlerinin farklılığı, daha incelmiş biçimlerde her yerde varlığını sürdürür."

"Kitaplıklarınızı istediğiniz kadar kapatıp kilitleyin; ama benim aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, hiçbir sürgü yoktur..."

"Bir kitap art arda dizilen cümlelerden değil, bir benzetme yapmak gerekirse, kemerlere, kubbelere dönüştürülmüş cümlelerden meydana gelir."

"Kadınlar erkekler gibi yazıp erkeklere benzerlerse, çok yazık olur; çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesi ile nasıl idare ederiz? Eğitim, benzerlikler yerine farklılıkları ortaya çıkarıp güçlendirmemeli midir?"

"İki cinsin birbirine kışkırtılması; üstünlük iddialarının ve zayıflığın bir tarafın üstüne yıkılması, insanlığın taraflara bölünmüş olduğu ve bir tarafın öbürünü yenmesi gerektiği gibi konular, kürsüye çıkıp başöğretmenin elinden süslü püslü bir kupa almanın çok önemli olduğu ortaokul aşamasına aittir."

Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda (İletişim Yayınevi, Çeviren: Suğra Öncü)

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Dalgalar


"Birbirimizde eriyoruz tümcelerle. Sisle çevriliyoruz. Hayali bir ülke yaratıyoruz."

"Güvercin havayı dövüyor tahtadan kanatlarıyla."

"Dünya bir bütün, ben dışındayım."

"Uykunun kara tüylerine batıyorum; kalın kanatları gözlerime çöküyor."

"Bu koca topluluk, çekip aldı benliğimi elimden."

"Hayallerle sıcaklaştırılmamış sözcükleri, kaldırım taşları gibi soğuk soğuk çarpıyor kafama."

"Bu mavi hep böyle kalabilseydi; bu açıklık hep böyle durabilseydi; bu an hep böyle kalabilseydi..."

"Yüreğim demir atmış, yüreğim yüzüyor, tıpkı yelkenleri usulca beyaz güvertesine düşen yelkenli gibi."

"Büzülmüş kanatlarıyla uçamayan pervaneler gibi topal günlerdi onlar."

"Kaplanın sıçrayışları denli ansızın, aralıklı sarsıntılarla hayat, kara sorgucunu denizden yükselterek ortaya çıkıyor."

"Bu saçma sapan, beş para etmez, kendinden hoşnut dünyanın, bu at kılından kanepelerin, bu rıhtımları ve geçit törenlerini gösteren renkli resimlerin pisliğini söyleyeyim. Bu kibirli kendinden hoşnutluğa, bu saat zincirlerinde asılı mercan süslerle at satıcıları üreten dünyanın bayağılığına bütün gücümle haykırabilirdim."

"Gerçek benliğim, varsaydığım benliğimle ilişkisini kesiyor."

"Yüreğim kaburgalarımı dövüyor."

"Dostlarımızın kendi gereksinimlerini karşılamak için bizi ele aldıkları gibi basit değiliz. Yine de sevgi yalındır."

"İnsanlar geliyorlar. Kabalıklarını, ilgisizliklerini örtmek için ölgün gülümseyişler fırlatarak beni kıskıvrak yakalıyorlar."

"Özü kesin olanlar, tam olarak yalnızlıklarında var oluyorlar. Işıklandırılmaya, çoğaltılmaya kızıyorlar."

"Sürekli geliyor yabancılar, bir daha hiç görmeyeceğimiz kişiler, teklifsizlikleriyle, ilgisizlikleriyle, bizsiz süregiden dünya anlayışlarıyla istemimiz dışında bizi süpürüp geçen kişiler."

"Rüzgarın nefesi, soluk alan kaplanı andırıyordu."

"Üfleyen biri olmamasına karşın, yaprak, çalılar arasında dans etti."

"Güneşten kızmış köşede, taç yaprakları yüzdü yeşilin derinliklerinde."

"Üzerime sıçrayan duygu sarsıntısından korkuyorum; çünkü, başa çıkamıyorum onunla, sizin yaptığınız gibi bir anı, sonrakinin içinde eritemiyorum ve ben anlık sıçramanın sarsıntısıyla düşersem siz benim üzerime basacaksınız, beni paramparça ederek."

"Hepsinin üzerinde, insan çabasının işe yaramazlığı kuluçkaya yatmış."

"Gözleri, öylesine çabuk çabuk kımıldadıkları için hiç kımıldamamış gibi görünen pervane kanatlarına benziyor."

"Arayış yollarından, gençliğin belirsizliklerinden, göz kamaşmalarından çıkmış, dümdüz önümüze bakıyoruz. Farklılıklarımız keskin güneş ışığı altında kayaların gölgeleri denli kesin belirlenmiş."

"Çevremde, ilgisizliğin geniş boşluğu yayılıyor."

"Ormanlar, yeryüzünün öteki yakasındaki uzak ülkeler."

"Bitkin bulutlar, cilalı balinalar gibi karanlık gökyüzünde geziniyor."

"Aşçı yamaklarının dağıttığı çorba kaseleri gibi yüzler, bayağı, açgözlü, gelişigüzel yüzler; sarkık paketlerle vitrinlere bakan; göz süzen, silip süpürdüğü her şeyi yakıp yıkarak sevgimizi bile bozulmuş, şimdi onların pis parmaklarıyla dokunulmuş bırakan yüzler."

"Özlemini duyduğum gerçekten yapılma güzelliğin kanadı altına sığınabileceğim sessizlik köşkleri."

"Bilincin daracık, karanlık yollarını izlemek, geçmişe girmek, kitaplara konuk gitmek, itip açmak dallarını, bir meyve koparmak."

"Yeryüzünün pisliğine, bozulmuşluğuna karşı çıkmalıyız; dönen, girdaplar oluşturan, kusulmuş, ezen kalabalığına."

"İnsanlar, nasıl da nefret ettim sizden! Nasıl da dirsek vurdunuz, nasıl da önümü kestiniz, yer altı treninde karşılıklı oturup birbirinize gözlerinizi diktiğinizde nasıl da pistiniz!"

"Hep geceyi uzatmak, onu hayallerle daha doldurmak istedim."

"Dinle, ezen ayaklar arasında şakıyan bülbülü, zaferleri, göçleri."

"Yalın davranış biçiminin yüce ama kendini öne çıkarmayan güzelliği..."

"Hayat bir düş elbette. Yalımımız, yalnızca birkaç gözde oynaşan o bataklık buharı, az sonra savrulacak, sönecek her şey."

"Yanmış kağıttaki kıvılcımlar gibi dışarı çıktık, karanlık kükredi."

"Varlık, halkalar geliştirir; ağaç gibi. Ağaç gibi yapraklar dökülür."

"Hayat kusurlu, bitmemiş bir söz dizisi."

"Şükürler olsun yalnızlığa, ki gözün baskısını kaldırdı, bedenin yakarışlarını, tüm yalanlar ve söz dizileri gereksinimini kaldırdı."

"Nasıl da kat kat iyi sessizlik. Kazığın üzerinde kanatlarını açan yapayalnız deniz kuşu gibi kendi kendime oturmak nasıl da kat kat iyi."

Virginia Woolf - Dalgalar (İletişim Yayınları, Çeviren: Oya Dalgıç)

Pazar, Aralık 18, 2011

Gurur ve Önyargı (Aşk ve Gurur)



"Gurur ve kibir farklı şeyler, ama sık sık aynı anlamda kullanılıyorlar. İnsan kibirli olmadan gururlu olabilir. Gurur daha çok kendimizle ilgili görüşümüze bağlıdır, kibir ise bizim hakkımızda başkalarına ne düşündürtmek istediğimize."

"Kadınların hayal gücü çok hızlı; bir anda beğeniden aşka, aşktan evliliğe sıçrıyor."

"Hiçbir şey, alçakgönüllü bir görünümden daha yanıltıcı olamaz."

"Okumak kadar tatlı bir şey yok! Başka her şey insanı kitaptan daha çabuk yoruyor!"

"Doğal bir kusurun üstesinden en iyi eğitim bile gelemez."


Jane Austen - Gurur ve Önyargı


Perşembe, Aralık 15, 2011

Delikanlı


 "Her zaman yalan söyledikleri için bunu yapmak onlara kolay gelir; bense yalnız gerçeği yazmak istiyorum, işte zor olan da bu ya!"

"Kuvvetli bir insana bazen kendi kuvvetini taşımak çok zor gelir."

"Kimbilir insanların seni aşağılaması belki daha iyidir. Böylelikle hiç olmazsa kendilerini sevmek zahmetinden kurtarıyorlar."

"En basit, en alçak düşünceleri anlatmak, her şeyden zordur."

"Yeryüzündeki bütün dinler, bütün ahlaklar tek bir şey üzerinde toplanır: Erdemi severek kusursuz olmaya çalışmak. İnsanın aklına; bundan basit ne olabilir, diye bir düşünce gelir. Öyleyse haydi bakalım, erdemli bir şey yapın, kusurlarınızdan hiç olmazsa bir tanesinden kaçının bir kere. Deneyin ha! İşte bu da böyle!"

"Medenileştikçe medeniyete lanet ederiz ama bunun farkında olmayız."

"Başarılı olmayı hedefleyen bir kimsenin, başına gelecek zararları ve yıkımları da göze alması gerekir. Bu da, sağlam bir kişiliğe sahip insanlarda bulunabilir ancak."

"Para, bir hiçliği bile var gösteren biricik güçtür."

"İçten davrandığın halde, yine de gösteriş yaptığın olur."

"Burnunun ucundan ötesini göremeyen gerçekçilik, en çılgın hayallerden daha korkunç olur."

"İyi oldukları zaman bile tiksinmesini bil, çünkü en çok böyle zamanlarda kötü olurlar."

"İnsanlığa karşı sevgiyi de, ancak kendi ruhunda yarattığın o insanlığa karşı duyduğun sevgi olarak kabul etmek gerekir."

"Sadelik gerçekte en büyük kurnazlıktır."

"Bazı insanlar gülüşleriyle kendilerini büsbütün ele verirler, siz de onun bütün iç yüzünü bir anda anlayıverirsiniz. Hatta hiç şüphe yok ki zeki bir gülüş bazen iğrenç olur, iyi görebilmek için her şeyden önce içten olmak gerekir."

"Gülüş, ruhun hiç şaşmayan aynasıdır. Yalnız çocuklar kusursuz bir gülüşle gülmesini bilirler."

"İnsanın aklı çoğaldıkça, can sıkıntısı da artar."

"İnsanlarda ruh güzelliği yok, olmasını da istemiyorlar, hepsi mahvolmuşlar, ancak herkes kendi mahvulmuşluğuyla övünüyor, biricik gerçeğe başvurmayı da akıl etmiyorlar."

"Bu dünyada zaten ne var? Yalnız hayalden başka ne var?"


Fyodor Dostoyevski - Delikanlı






Cumartesi, Mayıs 28, 2011

İlahi Komedya


"Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, çünkü doğru yol yitmişti."

"Benden önce her şey sonsuzdu; sonsuza dek süreceğim bende...
İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu."

"Korku, insanı kimi zaman öyle ezer ki her türlü soylu girişimden vazgeçirir. Tıpkı yanıltıcı bir görüşün, hayvanı huylandırıp şahlandırması gibi."

"Sefalet zamanlarında mutlu anları hatırlamaktan daha acı bir şey yoktur."

"Gurur, hırs ve kıskançlık, kalpleri tutuşturan üç alevdir."

"Ruh, maddenin ağırlığı altında çökmezse, her mücadeleden zaferle çıkar."

"Bu yüzden yitiğiz biz, başka bir suçtan değil, tek cezamız umutsuz bir özlemle birlikte yaşamamız."

"Öyle şehvet düşkünüydü ki, yasal kılmıştı zevk alınan her şeyi örtmek için kendi ayıbını."

"Hile insana özgü bir kusurdur."

"Kuşku insana keyif veriyor, tıpkı bilgi gibi."

Dante Alighieri - İlahi Komedya

Cuma, Mayıs 27, 2011

Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı

"Değişim vaat eden bir ittifak tarafından değişmesi engellenen önüne set çekilen kuşak. Bir okyanusun dibindeydik sanki. Hiç ışık yoktu ve koskoca okyanus üzerine abanıyordu. Ama çoğunluk buna öyle alışmıştı ki, normal sayıyordu; yukarıda bir dünya olduğunu bile unutmuştuk." (s.81)

"Bana kalırsa uğursuzluk, lanet gibi şeyler yok. Bana kalırsa sadece hayat var. O da yetiyor zaten." (s.208)

Kitaba ilişkin

Junot Diaz - Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı (The Brief Wondrous Life of Oscar Wao) - Everest Yayınları

Perşembe, Mayıs 26, 2011

Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana

"Ne zamandan beri iyi olmanın mutlu olmak anlamına geldiğini düşünüyorsun?" (s.152)

"İyi olmak korkutucu bir iştir. İnsanlar onu gerer ve bazen ikiye bölerler." (s.152)

"Ölüm başka her şeyi üzücü kılar. Ama ölümün kendisi sadece korkutur. Eğer ölüm olmasaydı, kalan her şey lekelenmezdi." (s.155)

"Ruhunun buz kesip düştüğünü ve içinde beyaz jölelerin titrediğini hissetti." (s.185)

"Bütün kitaplar, oraya tünemiş, yüzlerce yıllık, derileri soyuluyor, birbirlerinin üzerine on milyon akbaba gibi yaslanıyorlar. Karanlık raflar arasında yürü ve bütün altın kitap başlıkları gözlerini sana doğru parlatsınlar." (s.210)

"Kötünün ne olduğunu bilmeden iyi olamayız." (s.222)

"Sana boş vaatlerde bulunurlar, sen boynunu uzatırsın ve -bam!" (s.222)

"Ölüm var olan bir şey değil. Hiçbir zaman var olmadı, hiçbir zaman var olmayacak. Ama onu belirlemek, anlamak için o kadar uzun yıllar resmini çizdik ki, onu bir varlık, tuhaf bir şekilde canlı ve hırslı olarak algılamaya çalıştık. O ise, her nasılsa durmuş bir saat, bir kayıp, bir son, bir karanlık. Hiç." (s.228)

Ray Bradbury - Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana (Something Wicked This Way Comes) -İthaki Yayınları

Cuma, Nisan 29, 2011

Kitap Hırsızı

"İlk önce renkler. Daha sonra insanlar. İnsanlar genellikle bir günün renklerini sadece gün başlarken ve sona ererken fark ediyorlar, ama benim için günün her anı, her dakikası değişen, içiçe geçen yığınla farklı renk tonu içeriyor. Tek bir saat bile binlerce değişik renkten oluşabilir. Mumsu sarılar, bulutsu maviler. Kasvetli karanlıklar." (s.3-4)

"Çocuklar, çoğu zaman hantal sersemlikteki yetişkinlerden çok daha kurnaz olabiliyor." (s.31)

"Sözcüklerini avucunda biriktirip, iyice yoğurduktan sonra masanın üzerinden fırlatır gibi konuştu." (s.32)

"Sessizlik, kopmak için yakaran bir lastik gibi uzadı. Kız kopardı. "(s.129)

"Her yerde kitaplar! Bütün duvarlar oldukça kalabalık ancak mükemmel sıralanmış raflarla giydirilmişti. Duvarın boyasını görmek neredeyse mümkün değildi. Siyah, kırmızı, gri, her renkten kitabın sırtında değişik renkte ve boyada yazılar vardı. Liesel Meminger'in hayatında gördüğü en güzel şeylerden biriydi.
Hayretle gülümsedi.
Böyle bir oda nasıl olabilirdi! (...)

Gitgide oda küçüldü, ta ki, kitap hırsızı birkaç adımla uzanıp raflara dokunana dek. Tırnaklarının kitapların sırtına değip geçerken çıkarttığı tıkırtı sesini dinleyerek elinin tersini ilk raflarda gezdirdi. Çıkan ses bir çalgı sesi gibiydi ya da koşan ayakların notaları gibi. Peşpeşe raflar boyunca ellerini yarıştırdı. Ve kahkahalar attı. (...)
Kaç kitaba dokunmuştu? Kaç kitabı hissetmişti?
Raflara doğru ilerleyip bu kez daha yavaşça ve elinin içiyle tekrar kitaplara dokundu; avuçlarının içinde her kitabın sırtının oluşturduğu engebeyi hissediyordu. Işıklı bir hüzmeden yayılan parlak hüzmeler gibi büyülü bir histi, kusursuz bir güzellik karşısında duyulan his gibi. Birçok kez neredeyse yerinden çekip çıkaracaktı kitaplardan birini ama düzeni bozmak istemedi. Fazla mükemmeldiler." (s.129-130)


"Çevirdikçe, sayfalar yazılmış hikayenin yükü gibi gürültü çıkardılar." (s.233)

"Hiçbir insanın benimki gibi bir yüreği yoktur. İnsan yüreği bir çizgidir, oysa benimki bir daire ve doğru anda, doğru yerde olabilmek gibi sonsuz bir yeteneğim var. Bunun sonucu olarak insanları hep en iyi ve en kötü anlarında yakalayabiliyorum. Onların hem çirkinliklerini hem de güzelliklerini görüyorum; aklıma takılıyor, ikisini birden nasıl barındırabiliyorlar? Yine de kıskandığım bir yanları var. İnsanlar hiç değilse ölecek kadar sağduyulular (Ölüm) (s.480)

"Sözcüklerden nefret ettim ve onları çok sevdim, umarım onları doğru kullanmışımdır." (s.515)

Markus Zusak - Kitap Hırsızı (Book Thief) (Encore Yayınları)

Kitap Hırsızı üzerine

Çarşamba, Mart 23, 2011

Parkta (Marguerite Duras)

"İnsanın yaşamını güzelleştirebilecek durumda olması ve bunu reddetmesi gerçekten garip." (s.29)

"İnsan daha başlamadığını sanır, oysa başlamıştır. Hiçbir şey yapmadığını sanır, oysa yapmaktadır. Bir amaca doğru yürüdüğünüzü sanırsınız, bir de dönüp bakarsınız ki, amaç ardınızda kalmış." (s.33)

"İnsanı bütün gün acıya boğan işe, meslek mi denir?" (s.37)

"İnsanlar konuşma ihtiyacı duydular mı, hemen göze çarpar bu, ve ne gariptir, genellikle, hiç de iyi karşılanmaz bu ihtiyaç. Yalnız parklarda garipsenmez." (s.40)

"Ne kadar karartırsanız karartın, gündüzün tehlikeleri sızar içeri." (s.44)

"Yaşamımı dolduran büyün o ufak tefek sorunlar, sanki o güne dek yalnız, hayalimde varmışlar gibi, bir anda eriyip gitmişti. Uzak bir geçmiş gibi hatırlıyordum onları ve hatırladıkça gülüyordum." (s.58)

"Herkesin sahip olduğu şeyleri kendiniz için, yalnız kendiniz için de isterken ruhunuzu kaplayan bezginliği yenmek çok güçtür." (s.59)

"Mutlu olmak, gölgeden kaçıp güneşi arayışımız gibi." (s.64)

"Hayal kurmayı unutmuş insanların o toprağa dönük, yorgun bakışı..." (s.65)

"İnsanlar aslında mutluluğa dayanamıyorlar. Mutlu olmak istiyorlar tabii, ama bunu elde eder etmez, birtakım yersiz düşlerle kendilerini yiyip bitiriyorlar... İnsanlar mutluluğa mı dayanamıyorlar, yoksa onu yanlış mı tanıyorlar, ya da kendileri için neyin gerekli olduğunun mu farkında değiller, mutluluğu kullanmayı mı beceremiyorlar, yoksa öteye beriye çekiştirmekten yorgun mu düşüyorlar, bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, habire ondan söz ediyorlar, böyle bir sözcük ortada ve herhalde boşuna icat edilmedi." (s.66)

"Bütün koşullar sağlanıp işler iyi gitmeye başladı mı, insanla bunu bozmak için ellerinden geleni yaparlar. Acı bulurlar mutluluğu." (s.67)

"Nerede olursam olayım, vaktimi yitiriyormuşum gibi bir duyguya kapılmaktan korkuyorum." (s.85)

"Bazı insanlar yaşamaktan öyle büyük bir zevk alırlar ki, umut beslemeseler de olur." (s.89)

Marguerite Duras - Parkta (Yankı Yayınları)

Salı, Mart 15, 2011

Franny & Zooey

"Üniversitenin de, dünya yüzünde hazine filan biriktirmek için kurulmuş, her şeyi önceden belli, boş ve anlamsız yerlerden biri olduğu fikrine taktım kafayı... Hazine dediğin, para olmuş, mal mülk olmuş, hatta kültür ya da düpedüz bilgi olmuş, ne fark eder ki? Bütün bunlar, ambalajını açarsan eğer, tamamen aynı şeymiş gibi gelmeye başladı bana." (s.112)

"Dünyada hoş şeyler de var. Hakkaten hoş şeyler yani. Hepsini birden ıskalayacak kadar da salağız biz. Olup biten her şeyi hemen o sefil küçük egolarımıza gönderiyoruz." (s.116)

"Kendi arzu ve özlemlerinin sonuçlarını bir yana bırakarak çekip gidemezsin..." (s.119)

"Bir sanatçının tek kaygısı, bir tür mükemmelliyete ulaşmaktır ve bunu da kendi dikte ettiği koşullarda yapar, başka hiç kimsenin değil." (s.150)

J.D. Salinger - Franny & Zooey (Yapı Kredi Yayınları)

Gönülçelen

"Bir kitapta en hoşuma giden şey, en azından, arada bir gülünç şeyler olmasıdır." (s.23)

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir." (s.23)

"Bu anneler böyledir zaten; tüm duymak istedikleri, oğullarının ne bitirim bir herif olduğudur." (s.59)

"Yan masadakiler yerlerinden kalkmasalar -kalkmazlardı da, namussuzlar- yerinize geçip oturamayacağınız o küçücük masalardandı." (s.85)

"Böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan 'Tanıştığıma memnun oldum' demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız."(s.87)

"Moralim öyle bozuktu ki, düşünemiyordum bile. Asıl derdim de bu benim. Moraliniz çok bozuksa, düşünemiyorsunuz bile." (s.91)

"Ömrünüzde bu kadar çok sahtekarı bir arada göremezdiniz, herkes çılgınlar gibi sigara içiyor, çevredekiler ne akıllı olduğunu anlasın diye bağıra bağıra oyun hakkında konuşuyordu." (s.123)

"Hayatta duyabileceğiniz en sahtekarca konuşmaydı. Ellerinden geldiği kadar çabuk bir yer adı düşünüyorlar, sonra o yerde oturan ve tanıdıkları birinin adını söylüyorlardı." (s.124)

"Tek yapacağın, derslerine çalışmak. Böylece bir gün kendine lanet bir Cadillac alacak parayı kazanmayı öğreneceksin." (s.127)

"Birinin moralini bozmak için ille de kötü bir herif olmak gerekmez ki; iyi bir herif olup, yine de moral bozucu olabilirsin." (s.161)

"En azından, beni dinliyordu. Biri sizi en azından dinliyorsa, durum o kadar da kötü sayılmaz." (s.164)

"Benim sorunum da bu işte; biri konuşurken konuyu dağıtırsa bu çok hoşuma gidiyor. Bana daha ilginç geliyor." (s.174)

"Başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. Düşer, düşer, düşer ama düştüğünü anlayamaz. Tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara veremediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. Veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. Onlar da, aramaktan vazgeçerler." (s.178)

"Birisi arkamdan, 'İyi şanslar!' diye bağırdığında çok kızıyorum. Çok moral bozucu bir şey bu." (s.191)

"Sorun da buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu." (s.192)


J.D. Salinger - Gönülçelen ya da Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher In The Rye) - Yapı Kredi Yayınları

Pazartesi, Mart 07, 2011

Şampiyonların Kahvaltısı


"Birçok vatandaş o kadar hiçe sayılıyor, aldatılıyor ve aşağılanıyor ki, yanlış ülkede, hatta yanlış gezegende yaşıyor olabileceklerini, korkunç bir hataya kurban gittiklerini düşünüyorlardı." (s.20)

"Tek bir düşüncenin bile, insanlığı kolera ya da veba kadar kolay yıkabileceğini bilmiyordu." (s.37)

"Dünyalılar kendileri yerine, biraz düşünsün diye bilgisayarları icat ettikleri zaman bile, onları bilgelikten çok dostluk için tasarladılar. Ve böylece belalarını buldular." (s.38)

"Gezegenin dört bir yanında, insanlarca yapılıp tapınılan büyük böceklerin kabukları vardı. Onlar otomobillerdi. Her şeyi öldürmüşlerdi." (s.39)

"Yaşamın ciddi olup olmadığını anlayana dek bunu ben de bilemeyeceğim. Onun tehlikeli olduğunu ve insanın canını çok yakabildiğini biliyorum. Ama bu illaki ciddi de olduğu manasına gelmiyor." (s.89)

"Bir politikacıyı diğerinden ayırt edemezdi. Ona göre bütün politikacılar olmadık yerlerde olmadık şaklabanlıklar yapan şempanzelerdi." (s.90)

"İnsan daha iyi bir evrenin başlangıcıydı belki de." (s.167)

Kurt Vonnegut - Şampiyonların Kahvaltısı

Cuma, Şubat 25, 2011

Karamazov Kardeşler

"İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman, ayrılmalarına yakın zamandır."

"Anlamından çok hayatı sevmeli... Anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir."

"İşin garip, şaşmaya değer yanı, Tanrının gerçekten var olması değil, böyle bir fikrin, Tanrı ihtiyacı fikrinin, insan gibi vahşi, zararlı yaratığın kafasında yer edebilmesi... Bu derece kutsal, duygulandırıcı, yüksek ve insana onur veren bir düşüncedir bu."

"Diyelim ki, derin bir acım var, karşımdakinin acımın ölçüsünü tam olarak öğrenmesi olanaksızdır. Çünkü o hiçbir zaman benliğime gitmez, sadece bir başkası olarak kalır."

"Zaman zaman insanın acımasızlığı 'vahşi' sözcüğüyle ifade edilir ama bu, vahşi hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık ve hakarettir. Vahşi hayvan hiçbir zaman ustalık ve zevk almak bakımından bir insan kadar acımasız olamaz."

"Demek ki, suçlu olan insanların kendileri; onlara cennet verildiği halde, özgürlük istemişler, mutsuz olacaklarını bildikleri halde gökten ateş çalmışlar."

"Ben, eden bulur karşılığı peşindeyim, bulamazsam kendimi yok etmem lazım. Hem bu karşılık ileride, sonsuzlukta değil, hemen burada, yeryüzünde olmalı; bunu gözlerimle görmeliyim."

"Başıboş kalınca hemen tapınacağı bir Tanrı bulmak insanın en büyük kaygısıdır. Bu zavallı yaratıkların tasası yalnız senin benim için tapınacağımız bir varlık bulmak değil, herkesin ve ille 'hep birlikte' imanla baş tacı edecekleri birini bulmaktır. İşte bu ortaklaşa tapınma ihtiyacı hem tek tek, hem toplu olarak bütün insanların ta ilk yüzyıllardan beri başlıca ıstırap konusu olmuştur. Toplu tapınma yüzünden birbirlerinin kanına girerlerdi. Kendilerine birtakım tanrılar icat ederler, birbirlerine, 'Tanrılarınızdan vazgeçin, bizimkileri kabul edin: yoksa sizi de, Tanrılarınızı da yok ederiz!' derlerdi. Bu, kıyamete kadar böyle sürüp gidecektir."

"Ne için yaşadığını kesin olarak bilmeden insan yaşamayı kabul etmez, hatta dünya nimetlerine boğulsa bile kendini yok etme yoluna gider."

"İnsan için vicdan özgürlüğü kadar çekici, ama o kadar da azap verici şey yoktur."

"Daha az değer verseydin, istekleri de daha az olurdu."

"Tanrıma isyan ettiğim yok. Sadece, dünyasını kabul etmiyorum."

"Bazı insanların düşmanlığı, dostluklarından daha yararlı oluyor."

"Yazık ki, gerçekler çoğu zaman ince bir zeka ürünü değildir."

"Falanca filancanın işlediği suçun değil, fakat bütün bunları kanıksamış olmamızın korkusunu duymak zorundayız."

Fyodor Dostoyevski - Karamazov Kardeşler

Cuma, Ocak 14, 2011

Aylak Adam

"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Ama 5-10 dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzlü, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." (s.18)

"Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilebilirmiş! Sen sevilir, değil mi?" (s.63)

"Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı." (s.109)

"İnsanlar haksızken daha çok bağırır." (s.137)

"İki insan ayrılırken birbirlerinde bir şeyler bırakıyorlardı." (s.142)

"Olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı." (s.156)

Yusuf Atılgan - Aylak Adam (Yapı Kredi Yayınları)

Cuma, Aralık 31, 2010

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın

"Sana bir şey sorabilir miyim, dedi. Tekrar ona döndüm ve 'Sana bir şey sorabilir miyim?' demek zaten bana bir şey sormaktır dedim." (s.17)

"O gece yatakta, New York'taki her yastığın altından geçecek ve bir gölete bağlanacak bir boru sistemi icat ettim. İnsanlar gece yataklarında ağladıklarında gözyaşları aynı yerde toplanacak ve sabahleyin hava durumu Gözyaşı Göleti'ndeki seviyenin yükseldiğini ve alçaldığını bildirecek ve böylece New York'un ağır botlar giyip giymediğini bilecektiniz." (s.54)

"Hiçbir şey hem gerçek hem güzel değildir." (s.60)

"Kızaran, gülen, dine inanan, savaş açan ve dudaklarıyla öpüşen tek hayvan insandır. Yani, bir bakıma, ne kadar çok dudaktan öpüşürsen o kadar çok insansın demektir. Ya daha çok savaş açarsan?" (s.118)

"Bazen yaşamadığım tüm yaşamların ağırlığını kemiklerimde duyuyorum." (s.134)

"İçim peşimden gitmişti ve kabuğumla kalakalmıştım." (s.135)

"Hayatına bir sürü insan girer ve çıkar! Binlercesi! Girebilsinler diye kapıyı açık tutman gereklidir! Ama bu aynı zamanda gitmelerine izin vermek de demektir!" (s.176)

"Dünya korkunç değil ama korkunç insanlarla dolu!" (s.178)

"Dünya büyük bir yer. Ama bir evin içi de büyüktür. Kafamın içi de!" (s.186)

"Yaşamak zorunda olmamız fenaydı ama tek hayat yaşamak zorunda olmamızdı asıl trajedi çünkü iki hayat yaşayabilseydim birini onunla geçirirdim." (s.209)

"Hayatımı daha az duygulanmayı öğrenmeye harcadım. Her gün daha az duygulandım. Büyümek midir bu? Yoksa daha beter bir şey mi?" (s.205)

Jonathan Safran Foer - Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın (Siren Yayınları)

Perşembe, Aralık 30, 2010

Metroland

"Sanat, yaşamdaki en önemli şeydi, kendinizi bütün ruhunuzla adayabileceğiniz ve karşılığında sizi ödüllendirmekten hiçbir zaman geri kalmayacak olan bir değişmezdi. Daha da önemlisi, ona maruz kalanlar üzerindeki etkisi iyileştirici olan bir şeydi." (s.33)

"Yaşam sonunda oldukça eğlenceli bir taksi gezisiydi bedelinin ödenmesi gereken; çalınan son düdük olmaksızın anlamsız gözükecek bir maçtı yaşam; bir kez olgunlaşınca, işlevini yerine getiren ve zorunlu olarak ağaçtan düşmesi gereken bir meyveydi yaşam." (s.63)

"İlk kuşkuları ortadan kaldırmakta argo gibisi yoktur." (s.102)

"Bazı kişiler aslolanın yaşam olduğunu söylüyorlar ama ben okumayı yeğlerim." (s.148)

"Şiirin hiçbir şeyi var etmemesinin nedeni, şu ihtiyar kodamanların buna izin vermemeleridir." (s.170)

"Yeni bir yetişkin tanımı: İnsanın boyun eğdiği zaman süresi." (s.193)

Julian Barnes - Metroland (Ayrıntı Yayınları)

Çarşamba, Aralık 29, 2010

Abanoz Kule

"Kimileyin bir altın madenine burun kıvırıyorsun, kimileyin de hiç değmeyen birine ruhunu ve bedenini veriyorsun." (s.102)

"Yeni insanları tanımak bana zor geliyor. Bir sürü düğüm çözmek zorundasın." (s.103)

"Tüm riskleri yok eden, tüm mücadeleden kaçan insan, yapay bir insan haline geliyordu." (s.119)

"Oldum olası havaalanlarından nefret ederdi; havaalanlarının gayri şahsiliğinden, sürü halinde gidiş gelişlerden, isimsiz geçitlerden, güvensizlik hissinden." (s.124)

"İnsanoğlunun en korkunç mahrumiyetinin sancısını duydu; sahiplenememenin değil, bilginin mahrumiyeti." (s.124)

"Kendi hatalarımı başkalarının erdemlerinden daha ilginç bulmuşumdur her zaman." (s.162)

John Fowles - Abanoz Kule (Ayrıntı Yayınları)

Salı, Aralık 07, 2010

Büyücü


"Ölümü göze alma arzusu son büyük sapkınlığımız. Karanlıktan gelip karanlığa gidiyoruz. Niye karanlıkta yaşayalım ki?" (s.129)

"Toplumun şansı kontrol altına almak için kullandığı yollardan biri de-kölelerinin seçme özgürlüğünü önlemek adına-geçmişin şimdiden daha asil olduğunu söylemektir." (s.130)

"İnsan zihni, evrenin kendisinden çok daha fazla evrendir." (s.134)

"İnsan soyu önemsizdir. İhanet edilmemesi gereken insanın kendisidir." (s.135)

"Esas trajedi buydu. Bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi." (s.135)

"Ayrıcalıklı bilgi sahiplerinin yüzlerine yerleşen o dramatik alaycılığın gülümsemesi." (s.151)

"Kendimizi olduğumuz gibi kabullenmek, daima ne olmamız gerektiğinin önüne geçmelidir; işte bu yüzden, bu bir adım öne gitmek demekti - ve de yukarı." (s.168)

"Yaşamak, sonu gelmez bir biçimde daha fazlasını istemektir, en kaba saba bakkalından en yüce mistiğine kadar böyleydi bu." (s.319)

"Bazı deneyimler seni öyle ele geçirir ki, tek katlanamadığın şey bunların sonsuza dek var olamayacağı düşüncesidir." (s.319)

"Erkekler savaşı sever çünkü bu onlara ciddi görünme imkanı verir. Çünkü bunun, kadınların kendilerine gülmesini engelleyen tek şey olduğunu sanırlar. Böyle bir durumda kadınları nesne konumuna indirgeyebilirler. İki cins arasındaki büyük fark da budur. Erkekler nesneleri, kadınlar nesneler arasındaki ilişkiyi görür." (s.425)

"Savaş, ilişkileri görmedeki bozukluktan kaynaklanan bir psikozdur. Birbirimizle kurduğumuz ilişkileri . Ekonomik ve tarihi durumumuzla ilişkilerimizi. Ve en çok da hiçlikle ilişkimizi. Ölümle." (s.425)

"Tüm korkuların, tüm dehşetin, asıl kötülüğün sonsuz kaynağı, insanın bizzat kendisidir." (s.512)

"Aşk aslında, diğer insanın içinde var olan bir şeyi sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitesidir." (s.616)

"Güzel olmak bir ekstradır yalnızca. Hediyeyi saran bir kağıt gibi. Hediyenin kendisi değildir." (s.658)

"Özgürlük bir seçim yapıp o yolda devam etmekti; insanın içgüdü ve iradesinin, kendini tek başına yeni bir duruma fırlatıp atmasına izin vermesiydi. Şansımı denemem gerekiyordu. İçinde bulunduğum bu bekleme odasından kurtulmalıydım." (s.659)

John Fowles - Büyücü (Ayrıntı Yayınları)

Pazartesi, Aralık 06, 2010

Kesişen Yazgılar Şatosu

"Neden korkuyorsun, ruhumuzun şeytanın eline geçmesinden mi?
Hayır, ona verecek ruhumuz olmamasından." (s.33)

"Ay, yenik bir uydudur, ama üstün gelen yeryüzü, onun tutsağı durumundadır." (s.45)

"Farklı kuşaklar birbirlerine hep ters bakar, salt anlaşmamak için konuşurlar, mutsuz yaşamalarının ve düş kırıklığı içinde ölmelerinin suçunu hep birbirlerine atarlar." (s.125)

Italo Calvino - Kesişen Yazgılar Şatosu (Yapı Kredi Yayınları)

Tavan arası