Pazartesi, Haziran 01, 2009

şehrin aynaları

"Yemek odası, kimselerin dalgalandırmaya cesaret edemediği sisli, yoğun, ağlamaklı bir göle benziyordu." (s.15)

"Şehrin mizacı hodbin, hikayesi hazin, hafızası derindi." (s15)

"Durup omuzlarından sarsmak istiyordu hüznü. Neyin peşinde olduğunu bilmek istiyordu." (s.25)

"Hüzün denilen şey tıpki siyah, dalgalı saçlarının arasına nasılsa yerleşivermiş beyaz bir saç teline benziyordu. Hüzün kopardıkça çoğalıyor, çoğaldıkça arsızlaşıyordu." (s.26)

"Cennetten bir parçayı andıran bir avlu,
ve onun ortasındaki sonsuz kuyu,
ve onun bakracındaki yaldızlı kutu,
Isabel'in bölük pörçük ruhunu
bir arada tutuyordu." (s.30)

"İri gözlerinin içinde yıldızlar yanıp söner; ay, şekilden şekle girer; gemiler yollarını kaybederdi." (s.39)

"Ölüme benziyordu yokuş; sonunda ne olduğu, buradan bakınca görünmüyordu." (s.59)

"Pürüzsüz taşın damarları arasında donup kalmıştı sevinci, öfkesi ve hüznü." (s.82)

"İnsan ağlamaya başladığında isimler kelimelere, kelimeler hecelere, heceler harflere ayrılır; kainat o anda yıkılır o anda tamamlanır; varlık ve yokluk bir toz bulutu içinde birbirlerine karışırdı." (s.85)

"Bilmemek kendi gölgenden korkmana sebep olur; bilmekse başkalarının gölgesinden. Biri içeriden kışatır seni, öteki dışarıdan." (s.128)

"Gitmek başı sonu olmayan, menzili meçhul bir seyrüsefer; varmaksa güzergahı önceden çizilmiş, hedefi malum bir tırmanıştı. Gitmekte aslolan dere tepe taban tepip durmaksızın hareket ederek rüzgarı hissetmek; varmakta aslolansa, o tepeye ulaştıktan sonra durup rüzgarı elde etmekti. Birinin kökleri geçmişte, haritası çok merkezli; ötekininse kolları gelecekte, haritası tek merkezliydi.
Kaçmaya gelince o bambaşkaydı. Kaçmak sürekli hareket halinde olmasıyla gitmeyi ve gizliden gizliye barındırdığı bir başka, bir öte mekan arzusuyla da varmayı çağrıştırıyordu. Velhasıl kaçmak, hem gitmeye hem de varmaya, ne gitmeye ne de varmaya benziyordu." (s.157)

"Kimbilir ne içerisi o kadar engin, ne de dışarısı göründüğü kadar sığdı." (s.200)

"An kopukluktu, zaman süreklilik. Zaman nizamdı, an düzensizlik. Akıl zamanın ellerinde yeşerirdi; sezgiyse anın. Şeytan anın efendisiydi, Tanrıysa zamanın." (s.206)

"İnsanın vücudu yeryüzünün tozundan yapılmıştı, ruhu ise gökyüzünden." (s.226)

"Bunu ona duyduğu arzudan ötürü mü yapmıştı yoksa sadece arzu duyabileceğini kendine gösterebilmek için mi?" (s.250)

"Güneş için ayrı, deniz için başkaydı zaman. Peki, iki ayrı cevaptan hangisiydi aslolan?" (s.251)

"İçimi görmüyor musun? Bu kap alabileceğinden fazlasını aldı. Artık tek bir damla bile yeter. Akmak istiyorum." (s. 262)

"Kimdim ben? Söylesem bile hatırlanır mıyım sayfa bittiğinde?" (s.266)

"Batık gemilerle doludur Akdeniz. Oysa, nedense hep ufka bakar bütün yolcular." (s.267)

Elif Şafak - Şehrin Aynaları

Hiç yorum yok:

Tavan arası