Salı, Ocak 19, 2010

Deniz Feneri

"Altı yaşındayken bile bir duygusunu ötekinden ayrı tutamayan; gelecek günlere yönelik tasarıların gölgesini hem sevinçleri, hem üzüntüleriyle, yaşamakta olduğu an'ın üstüne düşüren o çoğunluktandı; çünkü bu kimseler için daha küçücük bir çocukken bile herhangi bir yeni heyecan, doğduğu an'ı, ister verdiği ferahlık, ister bunaltısı ile öteki anlardan ayırıp tek başına vurgulayacak güçtedir." (s.15)

"Yaşam çetindir; en parlak umutlarımızın söndüğü, çürük teknemizin karanlıkta yok olduğu o efsane ülkesine geçiş de her şeyden önce yüreklilik, doğruluk, tüm acılara dayanma gücü isteyen bir geçiştir." (s.16)

"Zihinden geçen düşünceleri izlemek, not edilemeyecek kadar hızla konuşan bir sesi izlemek gibiydi." (s.39)

"İnsan bir ekspreste giderken okuduğu sayfadan başını kaldırıp pencereden dışarı baktığında, gözüne ilişen bir çiftliği, bir ağacı, bir bölük kulübeyi, nasıl okumakta olduğu şeyin resmiymiş gibi, o şeyi doğruluyormuş gibi görür ve ondan sonra, nasıl güçlenmiş, güven bulmuş olarak önündeki kitaba dönerse, öylece ona da, birbirinden hiç ayırt etmeden baktığı karısı ve çocuğu ona güç ve güven verdi." (s.49)

"İki bin yıl nedir ki? Gerçekten de bir dağ tepesinden aşağı, çağların sonsuz bozkırlarına şöyle bir bakarsanız, bu iki bin yılın ne değeri olurdu ki? Ayakkabınızın ucuyla vurup fırlattığınız taş parçası bile Shakespeare'den daha çok yaşayacak." (s.52)

"Düşüncelerinde bu kadar yürekli olan bir adam, yaşamda niçin bu kadar korkak oluyordu?" (s.64)

"Yaşamla arasında bir alışveriş sürüyordu; yaşam bir yanda, kendisi öbür yanda; o yaşamdan daha kazançlı çıkkmaya çalışıyordu, yaşam da ondan. Bazen de (kendi kendine olduğu zamanlar) karşılıklı geçip anlaşma yolları ararlardı." (s.81)

"İnsanın yalnız başına olunca, eşyadan, cansız şeylerden, ağaçlardan, ırmaklardan, çiçeklerden güç alması; onların kendisini belirttiklerini, kendisiyle bütünleştiklerini, kendisini bildiklerini, bir bakıma kendisi olduklarını duyması, kendine duyduğu akıl almaz sevecenliği onlara karşı da duyması -tüm bunlar ne kadar tuhaftı!" (s.86)

"Dünyanın yapamayacağı bir kötülük yoktu." (s.86)

"Sanki sıradan şeylere karşı sağır, dilsiz ve kör olarak doğmuştu da, sade olağanüstü şeyler karşısında bir şahin gibi güçlü gözleri vardı." (s.93)

"Neden böyle tüm varlığı, rüzgar önünde bir başak gibi yerlere kadar eğiliyordu?" (s.112)

"Arkadaşlık denen şeyin, en köklüsünün bile, bu kadar geçici oluşu onu şaşırtıyordu." (s.116)

"Tıpkı bir midye kabuğu gibi kumsalda bir başına kalmıştı; içinden yaşamın çıkıp gittiği bu kabuğu artık kuru tuz tanecikleri dolduracaktı." (s.173)

"Öyle anlar vardır ki, insan ne bir şey düşünebilir, ne bir şey hissedebilir. Peki ama, insan böyle hem düşünemiyor hem de hissedemiyorsa, nerededir acaba?" (s.240)

"Tüm bedeni, dışından sanki donmuştu ama içinde sonsuz bir hız, bir devinim vardı." (s.249)

İnsan hem her zaman olduğu gibi, sandalyeyi yine bir sandalye, masayı yine bir masa olarak görsün istiyor, hem de bu şey kendini heyecanlandırsın, coştursun istiyor." (s.250)

Virginia Woolf - Deniz Feneri

Hiç yorum yok:

Tavan arası